Ülke gündeminde yer alan, hayvanlara ötanazi uygulanmasını da içeren yasa teklifine dair tartışmalar devam ederken, komisyon görüşmelerinde ötanazi maddesi konusunda başka bir kanuna atıfta bulunulması kararı konuşuldu. Günlerdir devam eden tartışmalar ve ülke genelinde gerçekleşen eylemler gündemden düşmedi. Yapılan en son komisyon toplantısında yasa değişikliği oylanarak kabul edildi. Yasa değişikliği birçok çevrede tepki ve eleştiri alırken Avukat Sahra Düzgün Tucel ve Avukat Sinem Kaçar hukuki yönden değerlendirmeler yaptı.
5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun uygulamasındaki ihmallerin neler olduğuna ilişkin tespitler yapan Tucel, “Ülkemizde ve toplumumuzda hayvanlara değer verilmesi hep görülmekte olup bu durum mitolojimize, hikayelerimize, deyimlerimize değin yansımıştır. Hayvanlar toplum ve kültürümüzde bu kadar yer tutmasına karşın hukukumuzda hayvanların korunmasına yönelik yasa yapma çalışmalarının geçmişi 1980'lere dayanmaktadır. Hayvan haklarının korunmasına yönelik 1980'lerde iki farklı kanun tasarısı hazırlanmış ise de bu tasarılar yasallaştırılmadı. Hayvan haklarının yasallaşması 24 Haziran 2004'te TBMM tarafından kabul edilerek 1 Temmuz 2004 tarihinde Resmi Gazete'de 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu olarak yürürlüğe girmiştir. 5199 Sayılı Kanun her ne kadar yürürlüğe girse de ne yazık ki hayvanlar bir ‘can’ değil ‘mal’ olarak nitelendirilmiştir” dedi.
Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngören yasa teklifinin neler getirdiğine dair konuşan Kaçar, “Halihazırda yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda en büyük eksiklik ‘sahipli’ ve ‘sahipsiz’ hayvanlar konusunda yapılan ayrım ve hayvan haklarına muhalefet niteliği taşıyan eylemlerin ‘Kabahat’ olarak öngörüldüğü bu düzende yaptırımlar hiçbir şekilde caydırıcılık taşımadığı yönünde serzenişte bulunurken Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngören yasa teklifinin acımasızlığı ile karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Herkesçe bilindiği üzere sokaklarda yaşayan dostlarımız olan sokak köpek ve kedilerinin hızla çoğalması, onlara yaşayacak alan kalmaması sebebiyle sokaklarda neredeyse sefil bir hayat yaşamaları, beslenme koşullarının yok denilecek kadar az ve kötü olması sebebiyle yaşadıkları sağlık problemleri had safhaya ulaşmıştır. 5199 Sayılı Kanun gereği, sokakta yaşayan dostlarımızın sıkıntıları gidermek belediyelere verilmiş olup sıkıntılarını gidermeye yönelik çalışmalar yapılmamaktadır. Sokak hayvanlarının sorunlarının giderilmemesi ve kısırlaştırma politikasından uzaklaşarak üzerlerine düşen görevi yerine getirmeyen belediyeler ve ilgili bakanlıklar, bugün çoğalan sorunları iyileştirmek yerine sorunu kökünden yok etmeye çalışmaktadırlar” diye konuştu.
“Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır” diyen hukukçular, bakımevlerinin bilinen niteliklerinden çok daha fazlasını yerine getirebileceğine dikkat çekti. Bakımevlerinin niteliklerine değinen Tucel, “Yaygın bilinenin aksine hayvan bakımevleri, sokak hayvanlarının yaşamları boyu sokaklardan uzak tutulmaları amacıyla bakıldığı yerler olmamasıyla birlikte bugün kullanım amacı dışına çıkılmıştır. Belediyelerin kanunda belirtilen istisnai haller dışında sokaktaki bir köpeği veyahut kediyi gelip sokaktan toplayın diyerek alıp götürme gibi bir yetkisi olmadığı gibi mevzuat ve uygulamadaki yetersizliklerden dolayı hem insanlar hem de sokak hayvanları talihsiz olaylar yaşamaktadır. Yaşanılan talihsiz olaylar nedeniyle sokak köpekleri nefret dilinin hedefi olmakla beraber onların kapatıldığı barınaklarda şiddet görmeleri, açlıktan ölmeleri gibi acı olaylar günbegün artarak devam etmekte ve barınaklarda yaşanılan vakaların üstü kapatılmaktadır. Belediyeler ve bakanlıklar görevlerini yerine getirmemesi, yasayı uygulamaması nedeniyle yeni yasa teklifi medyada hedef haline gelen sokak hayvanlarına fatura kesecek niteliktedir. Madde 6’da belirtildiği üzere bunun çözümü kısırlaştırmak, rehabilite etmek, aşılamak ve aşıladıktan sonra hayvanı olabildiğince toplum içinde yaşamasını sağlayacak şekilde sosyalleşmesidir” dedi.
Aynı zamanda nitelikli kısırlaştırma konusunda gerekenler hakkında hukuki bilgilendirme yapan Kaçar şu sözleri aktardı:
“Sokak hayvanlarının durumunu iyileştirilmesine yönelik nitelikli ve yeterli şekilde kısırlaştırma yapılarak ilk adım atılabilir. Belediyeler ve ilgili bakanlıkların gözetimi altında doğru bakım evlerinin kurulması, bakım evlerinde kalan dostlarımızın doğru şekilde sahiplendirilmesi ile sokakta kalan dostlarımızın hayatlarını iyileştirmeye başlayabiliriz. Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır. Üzülerek söylememiz gerekir ki hayvanların toplanmasında kasten ve ihmalen saymış olduğumuz madde hükümlerini hiçe sayan eylemlerle karşılaştığımızı ve bu husus hakkında şikayetlerimizin dikkate alınmadığını belirtmek isteriz. Yerel mevzuata uygun ve insancıl olan tek seçenek kısırlaştırmadır. 5199 Sayılı Kanun m.7/2'de "kontrolsüz üremenin önlenmesi için hayvanlara acı vermeden kısırlaştırma müdahaleleri yapılır." denilmektedir. Belediyelerin sahipsiz hayvanların kısırlaştırılması ile ilgili yeterli ve gerekli olan bütçe ve personelinin bulunmadığı, hayvan popülasyonunu kontrol altına alabilecek sayıda kısırlaştırma yapılmadığı bu nedenle hayvan sayısının kontrolsüzce sürekli artış gösterdiğine yönelik durumu yaşadığımız mahalle ve sokaklarımıza bakınca bile anlamaktayız. Sokak hayvanlarının kısırlaştırılmamasının tek sebebi sadece bütçe ve personel yetersizliği olmamakla birlikte diğer etkin sebep de yasal mevzuat çerçevesinde üretim yurt içi ve yurt dışı ticaret ve satış üçgenine ilişkin hiçbir yasaklama getirilmemesidir. Muğla ve Mersin gibi tatil beldesinde yaşayan bireyler olarak rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki sokaklarda tasmalı ve cins kedi, köpek sayıları hiç de öyle cüzi miktarda olmayıp bir heves uğruna satın alınan hayvanların sokağa terk edildiği her sezon üzülerek karşılaşmaktayız. Üretim yurtiçi ve yurt dışı ticaret ve satış yasaklanmadıkça hayvanı ‘can’ değil ‘mal’ olarak gören ve tıka basa dolu barınaklardan ya da sokaktan sahiplenmek yerine satın almayı tercih eden caydırıcı bir yaptırım uygulanmadıkça kontrolsüz çoğalmalar hep gündemde kalacaktır. Bir sonraki yazımızda çözüm olarak sunulan yasa teklifinin içeriği ve çelişkisini tartışmadan evvel yukarıda vermiş olduğumuz bilgiler ve örnekler dahilinde yürürlükte olan mevzuatın idari merciler tarafından uygulanmamasının bedelini sokak hayvanlarına ödetilmesini vicdanen ve ahlaken kabulü mümkün olmadığını yinelemekteyiz.”