Haber Merkezi
Hak İnisiyatifi’nin 3. Kürt Forumu’nda söz alan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, çözüm süreci tartışmaları kapsamında Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim ve 5 Kasım konuşmalarının işaret ettiği yeni döneme ve Kürt meselesinin çözümünde toplumsal kabulün önemine dikkat çekti. Ekmen, “Güncel gelişmeler deyince 1 Ekim'de Sayın Bahçeli'nin DEM sıralarına yönelerek tokalaşma ile başlattığı ve bugünlerde İmralı'dan bir çağrının beklendiği, ismi konulmamış bir silahsızlandırma girişiminden bahsedebiliriz. Bu süreç; Özal, Demirel, Erbakan, 28 Şubat Darbe Dönemi, Öcalan’ın yakalanması, AK Parti'nin yaptığı 4 girişimle birlikte 12 ya da 13 girişimden hiçbirine benzemediği gibi dünyada bilinen örneklerine de neredeyse hiç benzemeyen bir girişimin içinde olmamız meseleyi kavrama ve anlayışımızı zorlaştırmaktadır. Bu süreçte kurgulanmış bir mekanizma yok, İmralı Heyeti’nin ziyaretleri ve mektup trafiğine aracılık yapması var” ifadelerini kullandı.
“GELİŞMELERİ TETİKLEYEN BİR NATO İRADESİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
Kürt meselesini uluslararası boyutuyla ele alan Ekmen, bölgesel aktörlerin rolü üzerine değerlendirmelerde bulunarak, “Muhalif kesimlerin baskılandığı, otoriterlik dozunun arttığı bir ortama rağmen önceki girişimlere kıyasla burada sonuç almaya daha yakın bir yerde duruyor olabiliriz. Bunun ulusal ve bölgesel sebepleri var. Bölgesel anlamda devlet aklını tetikleyen bir NATO aklı olduğunu düşünüyorum. İran'ın küçültülmesi, İsrail'in rahatlatılması, Kalkınma yolu projesi ile Basra Körfez'i Ceyhan hattı üzerinden Irak'ın doğal zenginliklerinin Avrupa'ya nakli, Orta Doğu'yu biraz daha stabil hale getirip Amerika'nın Çin'e yönelme arzusu gibi birkaç arka plan notuyla birlikte bu gelişmenin NATO taraflından desteklendiğini söylemek mümkün. Suriye'deki gelişmelerde bu tezi destekliyor. İdlib'de birkaç yıl test edilmiş, uluslararası sistemin onayını almış, pragmatik ve esnek bir şekilde kendini dönüştürmüş bir organizasyonun, Şam’a sadece kendi askeri gücüyle ya da Suriye Devleti’nin içeriden çökmesiyle yürümüş olacağını düşünmüyorum. Türkiye açısından Suriye'deki gerilimi temsil eden Mazlum Abdi ile Ahmet eş-Şara ile arasındaki iletişimde sanıldığının aksine güçlü ve sağlıklı bir şekilde ilerliyor. Taraflar yeni bir çatışmadan özenle kaçınıyor, Mazlum Abdi'nin vermiş olduğu bazı mesajları Türkiye'de birisi kürsüden verecek olsa, Kürt düşmanlığıyla yaftalanabilir. Neticede verilen mesajlar süreç yönetiminin esnekliğine işaret ediyor. Ahmet eş-Şara Türkiye'den döndüğü gün Türkiye'nin en büyük propaganda sembollerinden biri olan Afrin, sessiz sedasız SMO’dan Şam'a devredildi. Demek ki Türkiye de iç kamuoyuna ayrı konuşurken sahada daha esnek davranabiliyor. Bütün bu fotoğraf PKK’yı silahsızlandırma girişiminin bölgesel arka planla uyumlu olduğunu ve bunun bir imkân ve fırsat oluşturduğunu söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
“SÜRECE, MECLİSTE DESTEK ÇOK YÜKSEK”
Siyasi partilerin sürece bakış açısını değerlendiren Ekmen, “CHP, AK Parti'nin yargı eliyle yürüttüğü saldırganlığa rağmen, prensipte desteğini sürdürüyor. Meclis’te İYİ Parti hariç hiç kimse sürece neredeyse itiraz etmiyor, hatta destekliyor. Devlet Bahçeli’nin, 22 Ekim ve 5 Kasım konuşmalarında ısrarla Meclis’e referans vermesine rağmen Meclis’te olan biten bir şey ise yok. Bir kısım milletvekillerinin teklifleri bu sürecin bir parçası değil, kendi inisiyatifleri. Bütçe görüşmelerinde Ömer Öcalan ve Tuncer Bakırhan birer konuşma yaptı, sonra ben ve Cemalettin Kani Torun bir konuşma yaptık, bir de evvelki akşam Gülistan Kılıç Koçyiğit kısaca bir şeyler söyledi. Bahçeli ve Erdoğan’ın ısrarla siyasete ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne referans vermesine rağmen henüz bu anlamda bir gelişme yaşanmış değil. Muhtemelen bunun için de bir ajandaları vardır.” dedi. Sürecin gidişatına dair öngörülerini paylaşan Ekmen, “Bana göre, Ömer Öcalan’a dikte ettirilen cümleden daha ileri bir gelişme yaşanmadı ve yaşanmayacak. O cümleyi hatırlarsanız ‘Bana imkân ve fırsat verilirse meseleyi silah ve şiddet zemininden hukuk siyaset demokrasi zeminine çekme kudretine sahibim’ idi. Yani meseleyi çözme değil, meselenin çözümüne dair mücadele aracının değişiminden bahsediliyor. Dolayısıyla çözüme dair bir anlaşma paketi yok ama şu üç konuda hızlıca adımlar bekleyebiliriz: Birincisi, hasta hükümlü ve tutuklular. İkincisi, kayyım atanan yerlerin hızlıca görevine iadesi. Üçüncüsü de yargı yoluyla sürdürülen birtakım baskıların hafifletilmesi. Bunun dışında, olgunluk içerisinde meseleleri konuşabilme zemini Bahçeli’nin ve Erdoğan'ın konuşmalarında da kuvvetli bir şekilde vurgulanıyor. O zaman siyaset, sürecin kabulü ve çözümün toplumsallaşması ve siyasallaşması için bir rol oynayabilir ve burada da maksimalist olunmamalı. Minimalist olunsun demiyorum ama siyaset, toplumsal rızayı üretecek bir iletişim modeli bulmak zorunda olacak” diyerek toplumsal rızanın önemini vurguladı.
“LİDERLERİN MUTABAKATI YETMİYOR”
Olası bir anlaşma paketinin toplum nezdinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde nasıl bir karşılık bulacağını sorgulayan Ekmen, “Bir anlaşma paketi gözükmüyor ama bir anlaşma paketi olsa ve bu anlaşma paketinin altında Öcalan'ın, Erdoğan'ın ve Bahçeli'nin imzası olsa bu nasıl hayata geçecek? Mesela Anayasaya mı derç edilecek? Kanun Hükmünde Kararname yetkisiyle mevzuatta bir yer mi verilecek? Diyeceğim odur ki iş yine dönüp dolaşıp toplumsal rızanın üretimine, onayına ve Meclis zeminine dönecek. Meclis zemininde bir anayasa değişikliği için 360 ya da 400 milletvekilin desteğine ihtiyaç var. Referanduma gidersek %51'e ihtiyaç var. Kolombiya'da çok başarılı bir süreç yürüttüler. Arabuluculardan biri, ‘bunu referandumdan geçirelim dört dörtlük bir iş olur’ denildi anlaşma %38 katılımla, %50,2 ile reddedildi. Allah'tan taraflar serinkanlı davrandı ve sürece bağlılığını sürdürerek bugüne kadar getirdiler. Dolayısıyla toplumun onayı alınmadan hiçbir yaslama faaliyeti kolayca yürütülemez. Bu rıza üretimi için mesele ve çözümünün; ülkenin birliği, bütünlüğü açısından bir sorun üretmeyeceğine dair kuvvetli bir kanaat üretilmesi gerekiyor. Hatırlayın, Bahçeli ile Erdoğan erken seçimi geriye almak için Meclis’e anayasal değişiklik getirdiler, yeterli sayıya ulaşmadı. Yani liderlerin mutabakatı yetmiyor. Meclis’te milletvekillerinin buna oy verebileceği bir zemin ve milletvekillerinin de kendi seçim bölgelerinden kaynaklı olarak bir gerilim ve stresten uzak olmaları gerekiyor. Silah ve şiddet parantezi kapandığında yeniden kendimizi anlatmak ve bölünme korkusu ile terör tehdidi olmadan bu meseleleri konuşabilecek bir zemin oluşturmak durumundayız. Bu anlamda sivil topluma ve siyasete büyük rol düşüyor” dedi.