Türkiye’nin nükleer santral serüveni Güney Kore ile aynı tarihte başladı. Her iki ülke, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (IAEA) 1957 yılında kurucu üye sıfatıyla katılarak bu yola adım atarken, Güney Kore ilk nükleer santralini 1978 yılında devreye aldı. Bugün ülkenin elektrik ihtiyacının yüzde 29,6’sını nükleerden elde eden ülkenin işletme halinde 24, yapımı devam eden de 4 reaktörü bulunuyor. Güney Kore tasarımı olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin ilk nükleer santrali Barakah da ülkenin nükleer alandaki bir başka başarısı.
“GELECEK NÜKLEERDE, BUNDAN VAZGEÇEMEYİZ ARTIK”
Seul Ulusal Üniversitesi Nükleer Termal Hidrolik Mühendisliği Laboratuvarında görev yapan Nükleer Enerji Yüksek Mühendisi Erol Biçer, “Güney Kore ve Türkiye nükleer kulübün üyesi olmak için ilk harekete geçen ülkeler. Birlikte başladılar ama iki ülkedeki serüven farklı kulvarlarda ilerledi. 1977 yılında Türkiye, ilk nükleer santralinin ihalesini yaparken, Güney Kore 1978 yılında ilk reaktörünü işletmeye almayı başardı. Bugün ise artık nükleer teknoloji ihraç ediyor. Geç kaldık ama Akkuyu ile başlayan süreç yeni nükleer santrallerle desteklenirse, nükleer stratejimiz ve ulusal politikalarımızı bu heyecanla oluşturursak aynı başarıyı yakalarız. Gelecek nükleerde, bundan vazgeçemeyiz artık” sözlerini söyledi.
BAŞARININ ALTINDA STRATEJİ YATIYOR
Nükleer Enerji Yüksek Mühendisi Erol Biçer, Güney Kore’nin başarısının altında nükleeri ulusal kalkınmasının en önemli unsurlarından biri haline getirmesinin, kapsamlı yerlileştirme programının ve insan kaynaklarının yattığını ifade etti. Bu başarı hikayesinin dünyada ilgiyle izlendiğini kaydeden Biçer, “Güney Kore’nin nükleer teknolojilere ilgisi 1950’li yıllarda başladı. 1958 yılında Atom Enerjisi Kanunu’nu çıkaran ülke, 1959 yılında ise Atom Enerjisi Ofisi’ni kurdu. Böylece devlet resmi olarak nükleer enerji için ilk adımları atmış oldu. Hedef sadece enerji üretimi değil, ‘nükleer sanayi ve teknolojinin gelişmesini sağlamak, teknoloji ihraç edecek noktaya gelmek ve insan kaynakları kapasitesini geliştirmek’ şeklinde belirlendi. Strateji de buna uygun olarak oluşturuldu. Yerlileştirmeye önem verdi. Ancak ilk adım tabii ki başka bir ülkenin teknolojisini anahtar teslimi alarak başladı. Ülkenin ilk ticari nükleer reaktörü olan Kori-1’in inşaatına, anahtar teslimi (turnkey tipi) bir sözleşme ile 1971 yılında başlandı. Bu reaktör 1977 yılında işletmeye alındı. 1960 yılların sonu ve 1970li yılların başında Kori-1 ile beraber Kori-2 ve Wolsong-1 reaktörleri de inşa edildi. Nükleer endüstrisi gelişmemiş ülkeler nükleer enerji santralleri inşa etmek istediğinde genellikle belirlenen bir reaktör tipi üzerine odaklanıp çalışmalarını onun etrafında yoğunlaşırlar. Fakat Güney Kore bu ilk süreçte, farklı firmalardan farklı tipte basınçlı su reaktörü alma yoluna da gitti. Tıpkı şu an Türkiye’nin de yaşadığı süreçte olduğu gibi, yabancı teknolojiye ve üreticiye bağımlı kalarak yerel sektörde nelerin yerelleştirilebileceğinin, nelerin kendilerine adapte edilebileceğinin çalışmalarını yaptı. Teknoloji öğrendi. 1970’lerde nükleer santral yapan ana yüklenici şirketler ile santrallerin bazı ekipmanlarını yerel üretecek şekilde sözleşmeler yapmaya başladı. Bu yolla nükleer proje yönetimi, inşaat, mühendislik ve ekipman temini gibi konularda deneyim kazandı. Toplam 6 ünite daha inşa etti. 1990’lara gelindiğinde ise artık ana yükleniciler Koreli, alt yükleniciler yabancı şirketler oldu. Güney Kore nükleer endüstrisi, 90’lı yılların sonunda yaptığı teknoloji transferi sözleşmelerinden sonra, Hanul 3 ve 4 reaktörlerini tamamen kendi sorumluluğu ile inşa etti. Bu süreçte standart tasarım hale getirilen Korean Standard Nuclear Power Plant (KSNP) ve KSNP+ reaktör teknolojileri daha sonra Optimized Power Reactor (OPR-1000) olarak markalaştırıldı. Burada standart tasarımdan kasıt, oturmuş bir teknolojiyi ana hatları ile ekonomik kazanç getirecek şekilde tekrar tekrar kullanmaktır. Güney Kore, nükleer endüstrideki gelişmeler, AR-GE çalışmaları ve performans geliştirici eklemeler yapılarak dizaynlarını daha da güvenilir ve ekonomik hale getirmeye devam etti.”açıklamalarında bulunarak Güney Kore’de gelişen süreci anlattı.
42 MİLYON DOLARLIK PAZAR OLUŞTU
Nükleer Enerji Yüksek Mühendisi Biçer, Güney Kore’nin tüm bu sürecin sonunda artık nükleer alanda ihracat yapan ve nükleer teknolojilerin kullanımı konusunda üst sıralarda yer alan bir ülke konumuna geldiğini belirterek, bugün 42 milyar dolarlık nükleer endüstri pazarı, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ihraç ettikleri 20 milyar dolarlık reaktörleri ve 23 GWe'lik nükleer enerji kapasitesi ile nükleer enerji ve nükleer teknoloji kullanımı konusunda dünyada en önde gelen ülkeler arasında yer aldığını ifade etti. Biçer, “Ülkede 5’i Kori NGS’de, 2’si Seul NGS’de, 5’i Wolsong NGS’de, 6’sı Hanul NGS’de ve 6’sı da Hanbit NGS’de olmak üzere toplam 24 reaktör bulunuyor. Stabil enerji kaynakları kısıtlı olan Güney Kore, ülkenin enerji güvenliğini sağlama almak için geliştirdiği enerji politikalarında nükleer enerjiyi öne çıkararak başarılı bir ‘nükleerde kendine yeterlilik’ programı geliştirmiş oldu. Bu programla son 40 yılda büyük bir teknoloji transferi yaptılar. Kendi nükleer santrallerini standart hale getirerek ihracat yapacak hale geldiler” dedi.
“ARTILARI VE EKSİLERİYLE GÜNEY KORE’Yİ İYİ OKUMALIYIZ”
Erol Biçer’e göre bu gelişimde istikrarlı, akılcı ulusal enerji politikalarının rolü büyük oldu. 2017 yılında göreve gelen hükümet 40 yıllık bir süreyi kapsayan nükleerden ayrılma politikasını ortaya koyarak ülkedeki nükleer teknolojinin gelişmesini sekmeye uğratmış olsa da halkın büyük bölümü nükleer alandaki çalışmaların yeniden hız kazanması gerektiğini düşünüyor. 2022’de yapılacak seçimler sonrası ülkenin yeniden eski politikalarına dönmesi bekleniyor. Biçer’e göre Güney Kore, hem 40 yılda kaydettiği ilerleme hem de son dönemdeki nükleerden vazgeçme politikalarının neden olduğu olumsuz etkiler bakımından Türkiye tarafından iyi incelenmesi gereken bir ülke.
Biçer, “Enerjide dışa bağımlılığını azaltmak için nükleer programını başlatmış olan Türkiye, Güney Kore modelini detaylı olarak inceleyerek uzmanlarıyla bilimsel bir şekilde değerlendirmelidir. Artıları ve eksileriyle Güney Kore’yi iyi okumalıyız” diyerek bu konu ile ilgili değerlendirmesini yaptı.